Skip to main content

Kitle İletişim Kuramlarında Güçlü Etkiler Paradigması: Walter Lippmann ve Kamuoyu (Ft. Platon ve Kant)

Kitle iletişim kuramları içerisinde iki tane paradigma vardır: Güçlü etkiler ve sınırlı etkiler. 

Güçlü etkiler paradigması, adından da anlaşılacağı üzere, medyayı "oyun kurucu" ya da "fail" olarak görürken, izleyicileri “pasif alıcılar” olarak konumlandırır. 

Bu hâkim uzlaşıya tepki olarak gelişen sınırlı etkiler paradigması ise, izleyicilerin o kadar da pasif olmadıklarını, yeri geldiğinde muhalif okumalar da yapabildiklerini, hatta bazen dolaylı da olsa, medyanın içeriğini şekillendirebildiklerini öne sürer.

Biz bu yazıda, 1920’lerde başlayan, 1930’larda güçlenen, 1940’larda ise etkinliğini yavaş yavaş yitiren güçlü etkiler paradigmasını konuşacağız. 

Bu paradigmanın en önemli temsilcilerinden biri, Amerikalı yazar Walter Lippman'dır. 1889 yılında New York’da doğan Walter Lippman, “Public Opinion” (Kamuoyu) adında bir kitap yazıyor. Bu kitap Amerika'da öylesine ses getiriyor ki, kimileri tarafından modern iletişim araştırmalarının başlangıç noktası, yani bir çeşit milat olarak görülüyor.

Peki nedir “Kamuoyu” adlı bu kitabın alametifarikası? Kitapta şöyle söylüyor Lippmann mealen:
  • İnsanların kafalarında birtakım imgeler vardır ve bu imgeler, gerçekte olup bitenlerin eksik ve çarpık birer temsilidir.
Burada Althusser’inkine oldukça yakın bir bakış açısı görüyoruz. Hakikatle çıplak temas kuramadığımız hususunda Lippmann, çağdaşı olan Althusser’le aynı hizaya geliyor, diyebiliriz. Ancak elbette ki aralarındaki büyük bir farktan da söz etmemiz gerek.

Lippmann pragmatik düşünen, daha doğrusu pragmatik düşünmesi beklenen bir Amerikalı. O nedenle, söylediklerinin pratik hayata bir fayda sağlaması, gerek kendi kariyeri açısından gerekse de Amerikan kamuoyu açısından son derece önemli. Amerikan felsefesi zaten genel olarak böyle işler. Pragmatizm, ortaya atılan düşüncenin (teorinin ya da tezin) değerinin, pratik hayata sağlayacağı faydayla ölçülmesi demektir, bunu unutmayalım.

Eğer Lippmann, tıpkı Louis Althusser gibi, “İnsanlar hakikatle çıplak temas kuramazlar, hakikati bilemezler, dolayısıyla aydınlanmış bir insan olanaksızdır!” deyip işin içinden çıksaydı, ne olurdu? Amerikalı aydınlar bakarlardı Lippmann’ın suratına ve şöyle derlerdi: "E, ne işimize yarayacak şimdi bu bilgi?"

Belki de bu nedenle, Lippmann, Platon'un devlet idealini, Althusser'in antihümanizmasına tercih ederek şöyle ekler: 
  • Ortalama bir insan, gerçekte olup bitenleri bilemez, hakikate erişemez. Zira ortalama bir insanın kafasında, yığınla stereotip (kalıp yargı) vardır. Halk, ortak çıkarını belirleme kapasitesinden yoksundur. Dolayısıyla da aydınlanmış bir kamuoyu imkânsızdır. Gelgelelim, bir de uzmanlar sınıfı vardır. Uzmanlar sınıfı mensupları, ortalama insanlar gibi düşünmezler. Onlar evrensel bir bakış açısına sahiptirler. Dolayısıyla toplumun ortak çıkarını belirleyecek olan, işte bu uzmanlar sınıfıdır.
O hâlde Lippmann'ın "Kamuoyu" adlı kitabındaki temel argümanları şu şekilde özetleyebiliriz:

Aydınlanmış bir kamuoyu söz konusu değildir, zira ortalama insanın kafası politik meselelere çalışmaz. Kamusal alanın ivedilikle depolitize edilmesi gerekir, zira halkın politize olmasına gerek ve ihtiyaç yoktur. 

Hatırlarsınız belki, yıllar önce Bekir Coşkun bir stereotip yaratmıştı Cumhuriyet'teki köşe yazısında: Göbeğini kaşıyan adam. 

Halk, politikayı kavrayış bağlamında göbeğini kaşıyan adamlardan oluşur. Bu nedenle de, Lippmann’a göre, demokrasiyi işletecek olanlar, uzmanlar sınıfıdır.

***

Platon, idealar evrenindeki ideal devleti, filozof kralın ve bilge yöneticilerin idare ettiğini savunur. Ondan yaklaşık 2000 yıl sonra Almanya'da dünyaya gelen Kant ise buna katiyen katılmaz. Kant, bırakın kralı, sıradan filozoflara bile güç atfedilmemesi gerektiğini, gücün istisnasız herkesi bozabileceğini, insanın eğri ağaçtan yoğrulmuş olduğunu öne sürer. 
Tekrar Lippman’a dönecek olursak, Lippmann, bu dikotominin neresinde duruyor sizce? Bana kalırsa, Platon’un tarafında saf tutuyor. Tıpkı Platon gibi, altın ruhlu insanların ülke yönetiminde söz sahibi olması gerektiğini ifade ediyor. “Gümüş ya da bronz ruhlular işine baksın, asker ya da çiftçi olsunlar!” diyor mealen.

Sadece Kant değil, 20. yüzyılda dünyaya gelen Hannah Arendt ve Jürgen Habermas gibi isimler de "aydınlanmış bir kamuoyuna" fevkalâde inanırlar. Böyle bir kamuoyunun mümkün olabilmesi için de yıllarca muhtelif metinler kaleme almışlardır. Gelgelelim, Lippmann, Platon’a yakın bir noktada konumlanarak demokrasiyi eleştirir ve şöyle söyler: “Aydınlanmış bir kamuoyu imkânsızdır!”

Lippmann, döneminin en çok tanınan ve okunan gazetecilerinden biridir. Yazdığı metinler vasıtasıyla, "soğuk savaş" terimini literatüre kazandırmıştır. Öte yandan, az önce de ifade ettiğim gibi, "stereotip" kavramını sosyal psikolojiye armağan eden kişidir.

Bugün şayet yolunuz Harvard Üniversitesi’ne düşerse, orada “The Walter Lippmann House” adında bir birim bulunmakta. Dilerseniz o birimi ziyaret edebilir ve gerek Lippmann’ın gazetecilik kariyerinin detaylarını gerekse de onun insanlığa bıraktığı mütevazı mirası inceleyebilirsiniz.
 

İsmail PİŞER (Sosyopat TVFM'in Kurucusu)


KAYNAKÇA

- Walter Lippmann, Kamuoyu, Kabalcı Yayınları, 2020, (KİTAP)

- Burak Özçetin, Kitle İletişim Kuramları: Kavramlar, Okullar, Modeller, İletişim Yayınları, 2018, (KİTAP)

SOSYOPATLAR KLANI ÜYELERİ (DESTEKÇİLER)

Oğuzhan Cebe
Seçil Cansever
Zuhal Tarar
Bahadır Tekin
Emrah Demirci
Salih Özal
Serhat Öz
İrem Aydın
Birsen Altaylı Özemir
Başak Kaplan
Nilgün Baykızı
Emre Yılmaz
Deniz Erdoğan
Emma
Aysun Karabulut
Mehmet Ersöz
Deniz
Selim Kızılboğa
Didem Dağkıran
Sümeyye Okyay
Neylan Öğütveren Aular
Hasan Sarı
Brave Brush
Kdjdkd Kaan
Abdulkerim Atlı
Tolgahan Erdoğan
Sibel Sevgen
Beti Beti
Rukiye Kayalı
Betül Uslu
Eren Onat
Meryem Altınışık
Ömer Kamalı

Comments